Tam 10 yıl önce, Marmara 7,4 şiddetindeki sarsıntıyla uyanmıştı. Binlerce uyanamayan bedenleri gördü. Karısının, çocuğunun, annesinin, babasının cansız bedenini.
Günler geçtikçe umutlar tükeniyordu. 45 gün sonra çıkan ve hala nefes alıp verebilen insanları gördükçe insanların yüzü gülüyordu. Gülmek değil aslında, tebessüm. Çünkü 45000′in üzerinde bir kayıp ve bu kayıpların yanında, bütün bu acılara rağmen hayatta kalanların, yaşamak zorunda oldukları için beslediği bir tesellinin ürünü.
Arama kurtarma timlerinin yıkılan binaların içine doğru, bir umutla bağırışı : “Sesimi duyan var mı ?”. Bu depremi yaşayanlardan biri olarak, 1 yıl sonra, televizyonda, bu cümleyi duymuştum. O anda televizyona bakmıyordum. Birden o güne geri döndüm, irkildim.
Şimdi bu büyük felaketin üzerinden tam 10 yıl geçmesine rağmen, binlerce insan, 17 ağustos 1999 günü saat 03,02′den önceki hayatına göre çok farklı bir yaşam sürmekte. Türkiye bu büyük acıların yaşandığı günü, üzerinden ne felaketler geçse de unutmayacaktır.
Bütün bu yaşananlara rağmen malesef gereken önlemler alınmamış durumda. Yine Türkiye’nin en kalabalık şehri ve bölgesi olan İstanbul ve Marmara, büyük tehdit altında. Bir 17 Ağustos daha yaşamak istemiyorsak, millet olarak acilen önlemleri almalıyız. 17 Ağustos’tan sonra hayatı değişenlerden olmak istemiyorsak…
Vazgeçmek Kazandırıyor!
-
Yeni bir yarışma başladı. Ve büyük ödülü açıklıyorum: 2 hafta Londra'da
bedava dil okulu + uçak bileti + konaklama! Biz de dedik gençlerin önüne bu
kadar...