27 Şubat 2009 Cuma

H gereksiz bir harftir

"h" arfi olmasa ayatımız iç oş olmazdı. arika yazılar yazamaz, islerimizi yeterince belli edemez, üzünlerimizi gösteremezdik. başlığı görünce ayal kırıklığına uğradım birden.

26 Şubat 2009 Perşembe

Bordo değil Mosmor


Rakip Hamburg

Galatasaray - Bordeaux maçının 90. dakika'da Sabri'nin attığı golle 4-3 bitmesiyle uefa kupasında çeyrek final öncesi tek engel olan 2. tura yükselen taraf Galatasaray oldu. Muhteşem bir maç izledik sevgili seyirciler.

Daha 1. dakikada 0-1 geri düşen Galatasaray, toparlandı ve ilk yarıyı 2-1 önde kapattı. İlk yarının ortsında Mehmet Topal'ın sakatlanmasıyla birlikte orta sahanın dengesi bozuldu. Geliştirilen ataklar da kalede görülen ataklar da dengesizdi. Topal'ın yerine giren Kewell ilk yarının son dakikasında çok şık bir golle devreyi önde kapatmasını sağladı takımımızın. ilk golü ise Arda Turan atmıştı. 2. yarıya moralli başlayan Galatasaray yine Arda'nın attığı golle skoru 3-1 e getirdi. Gel gelelim, hiç kurtulamadığımız rehavet, ve oyuna giren chavenaghi'nin etkisiyle maç bir anda 3-3 oluverdi.

15 dakika kalmıştı ki, Galatasaray oyunu istediği gibi yönetemiyordu. Son çare Nonda oyuna girdi. Sağdan soldan gelişen cılız da olsa ataklar vardı. Şut denemeleri oldu kaleye. Galatasaray Kadıköy'e giden yolda Hamburg'un karşısına çıkabilmek için 90. dakika'da Sabri'yi sahneye çıkardı. Maç başından beri dağlara taşlara attığı şut ve ortalarla taraftarı kendine hayran bırakan(!) Sabri, son şakasını yaptı.

23 Şubat 2009 Pazartesi

wall-e




2008 yapımı bir Pixar mucizesi. Bir insanın bile bu kadar tatlı olması mümkün değil. Sinema filminde dahi en iyi oyuncuyu bu kadar şirin gösteremezsiniz.

Animasyon filmlerinin kralını yapan Pixar, daha önceki animasyonlarında olduğu gibi wall-e de de izleyiciyi şaşırtmamış, muhteşem bir karakter ve kurgu yaratmış. en iyi animasyon , en iyi orjinal müzik , en iyi orjinal şarkı, en iyi ses kurgusu, en iyi orjinal senaryo, en iyi ses mikrajı dallarında oscar'a aday.

Konusundan bahsedelim biraz. Dünyanın çöplüğe dönüşmesinden sonra, insanlar başka bir gezegene taşınıyor. Giderken de robotlar üretiyorlar, dünyaya çeki düzen versin diye. kahramanımız wall-e bozulmayan tek robottur. Dünyanın ne halde olduğunu ara sıra kontrol etmek isteyen insanoğlu, yine robotlara başvurur ve dünyaya bir robot gönderir, durumu gözlemlemesi için. Ve wall-e ile eva arasında platonik bir aşk doğar. Eva gelene kadar bir böcük ile sessiz dostluk kurmak zorunda kalan wall-e, aşkının peşine düşer ve maceradan maceraya koşar.

Hiçbir yerde satın alamayacağınız bu zevkli 1,5 saati, herkesin tatmasını istememek elde değil.

Daha animasyon gösterime girmeden izleyicilerin yoğun ısrarları sonucu, wall-e oyuncakları Pixar tarafından satışa sunulmuş. Al koynuna,sarıl uyu o derece tatlı.

11 Şubat 2009 Çarşamba

Dünyanın İlk Fotoğrafı

İlk fotoğrafın ne zaman çekildiğini hiç merak ettiniz mi? Çok uzun bir geçmişe sahip olmayan fotoğraf makineleri ve fotoğrafçılığın ilkleri oldukça etkileyici. Maxpower.ca sitesi tarafından yayımlanan ilk fotoğraflar işte şöyle:




Bunlardan ilki ve "çekilen ilk fotoğraf" olarak kayıtlara geçen Joseph Nicéphore Niépce tarafından kaydedilen bu fotoğraf, 1826 yılında çalışma odasından alındı.









İlk renkli fotoğraf ise 1861 yılında James Clerk Maxwell tarafından çekildi.

10 Şubat 2009 Salı

Banu Güven



26/04/2008 Radikal Cumartesi
Siyaset aracı olarak kötek

Son iki haftadan iki fotoğrafın izi kaldı zihnimde. Biri Muğla'da 'birbirine kaynama' yemeğine dönüşen, CHP'lilerin Dayanışma ve Kaynaşma yemeğinden. Geceden akılda kalan kırmızı soslu kareler: Adamlar birbirine girişmiş, kafalar patlamış, hâlâ hınçla birbirlerine bir tane çakmaya çalışıyorlar. Diğeri meclisten tabii: Bağımsız milletvekili Kamer Genç'in CHP ve MHP milletvekillerinin araya girmesi sayesinde ucuz atlattığı darp olayı... Ve bir de Başbakan'ın inzivaya çekildiği Abant'tan dönüşünde yaptığı yorum: 'Şiddet uygulayan bizzat o zatın kendisidir.'

Bir nevi 'Ananı da al git!'

Şiddet en kestirmeden, 'Karşıt tutumda ve görüşte olanları sindirmek ve korkutmak için kaba kuvvet kullanma, sert davranma, sertlik' olarak tanımlanabilir. Bu tanım biraz daha genişlediğinde, psikolojik olarak acı çektirmeyi de içerebilir. Kamer Genç milletvekili arkadaşlarına psikolojik açıdan acı çektirmekte midir? Bazıları Genç'in üslubu karşısında kendini çaresizliğe yakın hissedebilir, öfkelenebilir ama, siyasetçi olmak iddiasındaysa bu insanlar, her konunun tartışılarak ve oylanarak ele alınmasının gerektiği yasama organının üyeleriyse, söze yalnızca sözle ve belki suskunlukla karşılık vermeleri gerekirken, neden tekme atmaya başlarlar? Onların sözleri ya da suskunlukları neden hemencecik biter?
Yerlerinden edebildikleri laflar da neden yalnızca 'Geveze!', 'At daha at!', 'Yalancı!', 'Gıcık!', (Genç'in bayram tatilinde gittiği Bodrum Halikarnas diskoteği ya da barı, her neyse onu kastederek) 'Halikarnas'ta ne oldu Halikarnas'taaaa' çıkışlarından ibaret olabilmektedir? 'Eşikleri' neden bu kadar düşüktür? Meclise girip de o çatının altında varlığından rahatsızlık duydukları birine girişmeleri mazur görülebilir mi?
Başbakan'a göre 'evet'. İnsanın içini burkan, utandıran, çünkü dakikalarca süren, neredeyse sürek avına dönüşen toplu bir darp olayının ardından, Başbakan'ın yorumu 'Oh ellerine sağlık, iyi olmuş, az bile, hak etmişti zaten!' diye bile tercüme edilebilir. AKP milletvekilleri Genç'e, bir nevi, 'Ananı da al git!' demiştir, yumruk ve tekmeleri ekleştirerek tabii. Başbakan kendisine, 'Tayyip gelsin Tayyip! Tayyiiip!' diye seslenen Kamer Genç'in sindirilme operasyonuna sempatiyle baktığını gizlememektedir. Bu arada meclis polisi de milletin iradesine saygı adına olayları seyretmekle yetinmiştir. Koskoca milletvekilleri milletin kendilerine verdiği yetkiyi kötek atarak da kullanabilirler sonuçta, değil mi?

Yemeklere östrojen hapı

Meclis Genel Kurulu'ndan akılda kalan bir kare de, kadın bir milletvekilinin, kontrolünü kaybetmiş vaziyette çılgınca itişen, koltukların üzerinden ceylan gibi zıplayarak avının peşine düşen partilileri seyrettiği kare. Ayşenur Bahçekapılı'nın yüzünde acımayla karışık umutsuzluk var.
Bizimki gibi, 'tahammül etmeye' tahammül edemeyen testosteron egemen bir toplumda şiddetin meclise de yansıması şaşırtıcı değil aslında. Çok şükür meclise silah sokulmuyor artık. Yoksa Kamer Genç'i önümüzdeki günlerde elinde silah, Genel Kurul'da bağıra bağıra koşarken de görebilirdik. Ek bir önlem daha alınabilir belki... İş meclis aşçısının becerisine bakar, hem de bilimsel bir araştırma yapılmış olur. Meclis lokantasında çıkan yemeklere biraz östrojen hapı atmak suretiyle milletvekillerimiz sakinleştirilebilir mi acaba?
CHP'nin kurultayı öncesinde ne yapmalı peki? Deniz Baykal 2005'teki kurultayda kendisine 'Yalancı!' diye bağıran rakibi Mustafa Sarıgül'e, 'Otur oturduğun yerde, senin gırtlağın yetmez. Haddini bil!' diye çıkışmış, sonra ortalık delegelerin gırtlak gırtlağa geldiği bir savaş alanına dönmüştü. Sandalyeler ve demir çubuklar havada uçuşmuştu. Acaba bu kez ne olacak? Deniz Baykal'dan başka dört aday adayı var ama, 2003'te Baykal ekibinin el çabukluğuyla değiştirdiği tüzük nedeniyle, bu muhaliflerin hepsinin aday olabilmesi imkânsız görünüyor. Demokrasinin olmadığı yerde, söz başlamadan bitince yumruklar mı konuşacak yine? Keşke Baykal da, Erdoğan da bizi bir kere şaşırtsa... Bu kurultayda CHP'liler birbirlerine 'had bildirmese', Erdoğan da, 'bizim çocuklar' muamelesi yaptığı saldırgan milletvekillerinin parti disiplin kuruluna sevk edilmesini sağlasa... Fena mı olur?

8 Şubat 2009 Pazar

Çay Keyfi



Efendim, her türlü ortamın vazgeçilmez içeceğidir çay. kahvaltının başlıca içeceğidir. akşam yemeğinden sonra televizyon keyfidir. arkadaş ortamının, iskambil oyunlarının sigarayla beraber olmazsa olmazıdır.

sallama çay, çay değildir. sallama çay, marlboro yokken maltepe içmek gibidir. kızarmış tavuk yemek yerine, tavuk çorbası içmektir.

maç izlerken, çay-çekirdek ikilisini mutlaka bulundurmak gerekir. demlik yanımızda olmalıdır. çayı koyan birileri varsa, maçın önemli anlarını kaçırmaya, gollerin tekrarıyla yetinmeye, halıya dökülen çayın maça olan konsantreyi tamamen bozmasına hazırlıklı olun.

herşeyi bilen isviçreli ve kanadalı bilim adamları, günde 8 bardak çayı aşmayın diyor. bilim adamlarına kayıtsız kalıp kalmamak, çay demlerken göstermiş olduğunuz özene bağlı olarak size kalmış.

6 Şubat 2009 Cuma

istanbul

Tek bir resimle, bir kaç cümleyle anlatılamayacak bir şehir istanbul. 7 tepeli şehrin her köşesinde bir başka hayat var. Bir ucunda gezerken, başınıza olmadık işler gelebilir, diğer ucunda dolanırken, ömrünüze ömür katabilir. Hergün, iyi ya da kötü bir maceraya tanık olabilir hatta müdahil olabilirsiniz.

istanbul'da bir pazar sabahı. maçka'da bulunan istanbul teknik üniversitesi işletme fakültesi'ne gitmem gerekiyor.finansbank bir sınav yaptı bu fakülte'de. gidişim ayrı olay dönüşüm ayrı olay. bana verilen tarife göre önce beşiktaş'a ordan da yürüyerek işletme fakültesi'ne gitmem söylendi. otobüsle taksim'e doğru giderken maçka tabelasını gördüm, dedim muhtemelen burdan gidilir ama tarife uyalım, sınava geç kalmayalım. tabeladan iki durak sonra otobüste kimse kalmadı. şoför döndü :

- "hemşerim sen nereye gideceksun?" dedi.
+ abi maçka'ya itü işletme fakültesi'ne.
- e hemşerim 2 durak önce ineydun ya ?
+ abi bana böyle tarif ettiler. önce beşiktaş, sonra bik bik bik.
- sen in burdan geri yürü ordan aşşaa bik bik bik.

indim yürüdüm, tabelayı arıyorum. sonra başka yerlere geldim. yürüyerek tabela kaçıran belki de ilk insanımdır. kendimi kutluyorum. derken önümde dört tane şahane denilebilecek kızlar. birinin ensesinde k.atatürk imzası. apıştım kaldım. sonra kendi kendime dedim ki ; apışıp kalacağıma yapışıp öpsem mi ? ondan da vazgeçtim, itü'yü sormaya karar verdim. kepaze olmamak adına kızlara değil, başkasına. tariflerle itü'ye geldiğimin farkındaydım. ama büyük bir tabela görmeyi hayal ederken, bu hayale ulaşamadım. neyse birine daha sorayım. sadece 2 kişi var koca sokakta. günlerden pazar;

+ abi ben itü'ye gidecektim ?
- şu bina.
+ nassı yani ? (itü tek bina mı ?)

yanındaki adam yetişti imdada;

+ hangi fakülteye gideceksin ?
- işletme fakültesi.
+ şurdan yürü. bik bik bik..

geçerken baktım, adamın şu bina dediği yer yabancı diller yüksek okulu. sınava girdik çıktık, şişli'ye yürüyorum yolda para gördüm. alsam mı almasam mı ? almadım. yanımdan geçen adam eğildi attı cebe. yeni başlayanlar için istanbul, köyden indim şehire hikayelerini gösteriyor insana.

yürümeyi bıraktım. başıma daha fazla olay gelmemesi için otobüsle doğru eve gittim.


Free Blogger Templates by Isnaini Dot Com and Bridal Gowns. Powered by Blogger